inanılmaz yaratıcı bir günümdeyim. aklımda bin tilki.. bilgisayarım miladını doldurmasına 4 ay kalan 2004 model bir külüstür olmasa ( makine kaldırmıyor 2 firefox, bin excel ve bir adet fotoşop'u) belki bu yaratıcı ruh halimi fotoşop'ta iki çiziktirip daha kaliteli resimlerle paylaşabilirdim. aşağıdaki 2 dk.dan fazla üzerinde çalışılmamış en dandiğinden bir eser çünkü. background zaten images.google.com'da background yazınca ilk çıkan sayfadan arak..
"sen ne mutlusun bea" diyen arkadaşıma, yüzü hep gülen palyaçoyu anımsatmak isterim. mutluluklar gelip geçer. güneş/ ay döngüsü gibidir. belki o kadar sistematik değil, belki kuzey kutbuyla karışık güneyde bir yerlerin gün döngüsü sarmal olmuştur, belli bir ritmi yoktur. pozitif şeyler çiziktirmek için mutlu olmama gerek yok.. bunca laf kalabalığını bunun için yazdım aslında. mutlu değil, olumluyum ben. bundan sonra hep hem de. alışmaya başlayın.
"sen ne mutlusun bea" diyen arkadaşıma, yüzü hep gülen palyaçoyu anımsatmak isterim. mutluluklar gelip geçer. güneş/ ay döngüsü gibidir. belki o kadar sistematik değil, belki kuzey kutbuyla karışık güneyde bir yerlerin gün döngüsü sarmal olmuştur, belli bir ritmi yoktur. pozitif şeyler çiziktirmek için mutlu olmama gerek yok.. bunca laf kalabalığını bunun için yazdım aslında. mutlu değil, olumluyum ben. bundan sonra hep hem de. alışmaya başlayın.
*
takip ettiğim blogların sayısı gün geçtikçe exponential bir artış gösteriyor. ordan oraya link cambazlığı yaparken anneler ve çocukları, sevgililer ve aşkları, düşünürler ve teorilerine çarpıveriyorum. bu rastlantı tek taraflı bir ilişkiye dönüşüyor benim için; onlardan ve hayatlarından etkilenmeye başlıyorum. geçen gün düpedüz ağladım bir annenin kızıyla ilgili yazdıklarına..
ne kadar çok insan ne kadar çok şey paylaşırmış meğer kendisiyle ilgili blog ortamında. bu kadar rahat ve açık olmalarına gıptayla bakarken ben, kendim davetsiz misafirlere o kadar da açık değilim gibi hissediyorum. bu pek yaman bir çelişki aslında, çünkü onlar yazmasa ben okumasam eksikliklerini hissederim herhalde. duygularını bu kadar sınırsız ifade edebilmelerine, 3. 5. 434833. kişilerin bunları öğrenmelerinden tedirgin olmamalarına hayranlığım da bundan çünkü içten içe sanki bana bir iyilik yapıyorlarmış gibi geliyor. bilinçli bir şekilde olmasa da..
bu insanlar beni zaman zaman duygu seline sokmaktan başka, bloglar üzerinden arkadaşlıklar kuruyor, birbirlerinin evlerine misafir de oluyorlar.
bu, zamanında internet communitylerinde (misal ftuff.. ) fink atarken benim de yeni yetme aklımla yaşadığım bir şeydi aslında. ama hep kalabalık bir gruptuk, tekil hareketlerde bulunmazdık. haydi hop 80 kişi bowlinge, adaya piknik yapmaya giderdik. blog daha bireysel bir yakınlık, forumlara 3-5 satır yazmaktan daha özel, içini döküyorsun ortaya biri onu seçip beğenip karşılığında kendininkini senin beğenine sunuyor. *click* sesiyle beraber de sanal ortamdan gerçekliğe geçişi başlatabiliyorsunuz. (sanal ortamda kız tavlama gibi anlaşılmasın, alakası yok. çoluğu çocuğuyla beraber gezmelere giden annelerden bahsediyorum ben hala. çok masum. )
olumlu bir insan olmayıp da ne yapayım? görüyorum işte, gözümün önünde aileleri tarafından yabancılara güvenme diye büyütülmüş onca kişi, sanallığa aldırış etmeden birey katına inip kapılarını açıyor tamamen yabancı insanlara. üstelik patetikliklerinden, ya da art niyetlerinden değil. benim gibi sosyalleşmede pozitivizmin etkisine inanan biri için, bu durum insanlıktan umudu kesmemek için bir işarettir .
ne kadar çok insan ne kadar çok şey paylaşırmış meğer kendisiyle ilgili blog ortamında. bu kadar rahat ve açık olmalarına gıptayla bakarken ben, kendim davetsiz misafirlere o kadar da açık değilim gibi hissediyorum. bu pek yaman bir çelişki aslında, çünkü onlar yazmasa ben okumasam eksikliklerini hissederim herhalde. duygularını bu kadar sınırsız ifade edebilmelerine, 3. 5. 434833. kişilerin bunları öğrenmelerinden tedirgin olmamalarına hayranlığım da bundan çünkü içten içe sanki bana bir iyilik yapıyorlarmış gibi geliyor. bilinçli bir şekilde olmasa da..
bu insanlar beni zaman zaman duygu seline sokmaktan başka, bloglar üzerinden arkadaşlıklar kuruyor, birbirlerinin evlerine misafir de oluyorlar.
bu, zamanında internet communitylerinde (misal ftuff.. ) fink atarken benim de yeni yetme aklımla yaşadığım bir şeydi aslında. ama hep kalabalık bir gruptuk, tekil hareketlerde bulunmazdık. haydi hop 80 kişi bowlinge, adaya piknik yapmaya giderdik. blog daha bireysel bir yakınlık, forumlara 3-5 satır yazmaktan daha özel, içini döküyorsun ortaya biri onu seçip beğenip karşılığında kendininkini senin beğenine sunuyor. *click* sesiyle beraber de sanal ortamdan gerçekliğe geçişi başlatabiliyorsunuz. (sanal ortamda kız tavlama gibi anlaşılmasın, alakası yok. çoluğu çocuğuyla beraber gezmelere giden annelerden bahsediyorum ben hala. çok masum. )
olumlu bir insan olmayıp da ne yapayım? görüyorum işte, gözümün önünde aileleri tarafından yabancılara güvenme diye büyütülmüş onca kişi, sanallığa aldırış etmeden birey katına inip kapılarını açıyor tamamen yabancı insanlara. üstelik patetikliklerinden, ya da art niyetlerinden değil. benim gibi sosyalleşmede pozitivizmin etkisine inanan biri için, bu durum insanlıktan umudu kesmemek için bir işarettir .
No comments:
Post a Comment